Titriyordu. Başka ne yapabilirdi ki, ürküyordu buradan. Daha önce pek çok sihirli eşya görmüştü; ancak uçan mumlar ve konuşan şapkalarla karşılaştığını söyleyemezdi. Adı söylendiğinde küçük adımlarla ilerledi şapkanın başında duran müdür yardımcısına doğru. Vardığında, bir el aracılığı ile yukarıya kalkan şapkanın altına oturdu. Kafasına büyük gelen şapka, gözlerinin önünü kapattığında beyninde sesler yankılanıyordu. Konuşan kimdi, şapka mı yoksa kendisi miydi?
“Bu beceriksizlikle buraya gelmeye cesaret etmişsin. Utanır insan biraz. Hangi bina olacak? Binalar büyücüler içindir. Binalar mugglelar için değildir. Muggle değilsin, kofti de değilsin. Sen nesin? Yeni bir tür falan mı? Neden buradasın? Neden varsın ki? Dünya üzerinde boşuna yer kaplıyorsun. Cesur değilsin, zeki de değilsin. Sinsi, adaletli yahut hiçbir şey değilsin. Sen gitsene buradan!” Cümleleri kesti bir anda ve sonra yankılandı Hufflepuff diye bir ses Büyük Salonda.
Sonra şapka yavaşça yukarı kalktı, ayağı sandalyeye takıldı çocuğun yere yuvarlandı. Öğrencilerden birkaçı onu kaldırdığında etrafa gülümsedi ve iyi olduğunu söyleyerek büyük masaya doğru ilerledi. Kendi binasının masasına oturmayı denerken büyük sınıflardan birisi sıcacık bir gülümsemeyle destekledi onu. Sonra oturdu, kaydı yana doğru. Birçok öğrenci daha geldi, sonra müdür bey konuşmaya girişti. Dediklerini anlamıyordu, anlaması da gerekmiyordu sanırım. Duyduğu tek şey, yemeklerin belirme sesiydi. Herkes başladığında o da başladı. Çatalı diğer insanların ellerine çarpıyor, biraz sakarlıkla masayı dağıtıyordu; ama binasından kimse onu aşağılamıyordu. Mutluydu, şölende eğleniyordu. Cafcaflı bir yıl mı olacaktı ilk geceki gibi, yoksa her şey değişecek miydi? Soruları bırakıp tanımadığı insanlarla tanışmaya ve yemekleri yiyip muhabbetlere girmeye başladı.