Salvio Hexia Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Salvio Hexia Rpg

Korktuğun karanlık mı yoksa içinde saklı olanlar mı?
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Uçan Payanda

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
V'kun Desmarais
Büyücü | Seri Katil | Yönetici
Büyücü | Seri Katil | Yönetici
V'kun Desmarais


Mesaj Sayısı : 63
Asa : Gümüş Sessizlik
Lakap : .
Kayıt tarihi : 04/01/12

Uçan Payanda Empty
MesajKonu: Uçan Payanda   Uçan Payanda EmptyCuma Ocak 06, 2012 2:20 pm

"Çat!"

Önüne koyulan bardağın çıkardığı ses buydu, arkasından gelen çift taraflı şişenin boşalma sesi ise ona lekeli hayatında zevk veren nadir olaylardan birisiydi. Şişenin boşalma sesinin ardından, çat sesi daha yankılanmıştı kulaklarında. Şişe masanın üzerine bırakılmıştı. Başını yavaşça yukarıya doğru kaldırıp, bardağa bakmaya başlamıştı. Şekilsiz yansımasını izliyordu, nefret ediyordu kendi suratına baktığında gördüğü şeyden. Bir sosyopatın, kendini olabildiğince normal göstermeye çalışmasından başka hiçbir şeydi karşısında ki. Gözlerini hafifçe biraz daha yukarıya kaldırıp, önüne koyan şişeye bakmıştı. "Sheridan's"... Uzun yıllardır favori içeceğiydi, şişeden bardağa boşalırken burnuna gelen hafif kahve kokusunu, bardağın içine birbirine karışmadan dökülen vanilya ve kahve. Ne zamandır alkolden bu kadar zevk alıyordu emin değildi, neden zevk aldığı konusunda da pek bir fikri yoktu. Beyin hücrelerinin ölmesiydi belki ona bu zevki veren, bir şeyleri öldürmek; belki de onu aptallaştırdığı için seviyordu. Zihninin içinde dönüp duran binlerce düşünce, yüzlerce fikir, onlarca sorudan arındırdığı için seviyordu. Gün geçtikçe, alkolün vücuduna yaptığı etki azaldığı için düşünceler her geçen gün daha da yoğunlaşıyordu. Zihninde açık duran devasa hançer yarasına, sürekli yenileri ekleniyordu. Her geçen gün daha fazlası ve bundan zevk alıyordu. Acıyı unutmaktan ne kadar zevk alıyorsa, acı çekmekten de bir o kadar zevk alıyordu. Yaratılışından beri böyleydi, canının acıdığı ilk günden beri...

Sulfur, her zaman ki karanlık ve kasvetliydi. İçeri de, birbirlerinden nefret etmelerine rağmen aynı masa da oturan insanlar ve onların geveze konuşmaları vardı sadece. Bazılarının dertleri vardı, yalnız başlarına otururlarken, alkol ile birlikte sayıklamaya başlayanlar. Algernon ise bunların hepsinin arkasında, gözlerden ırak dikkat çekmeyecek bir şekilde oturuyordu. Renkli gözlerini kapayacak kadar siyah ve yakalı bir ceketle... Bir amaç uğruna buradaydı, bu gece gerçekleşmesi gereken bir şey için. Gerçekleştirmesi gereken bir şey için buradaydı. Birkaç haftadır bu anın gelmesini bekliyordu ve her şeyi hazırlamıştı. Onu tanıyanlar sadece arkasında bıraktığı cesetleri bulan bakanlık görevlileriydi. Adı ise Algernon değil, V'kun'du onlara göre. Böyle düşünmelerini o sağlamıştı tabi, arkasında bıraktığı minik işaretler ile...

Dünkü Algernon, bugün nasıl V'kun olmuştu. Bunun ilginç bir hikayesi vardı, Algernon'ın asıl vermek istediği Vokun adıydı. Fakat arkasında ki bakanlık çalışanları, verdiği ipuçlarının birini atlamışlardı. O harfi kaybolmuş adı V'kun olmuştu.

Suratını gizlemeye çalışırken, dik yakalarının ardında; gözleriyle birlikte başını da hafifçe kaldırmıştı yukarıya doğru. Birkaç haftadır, öldürmeyi planladığı hedefini arıyordu gözleri. Öldürme arzusu kabarırken, içinde ki duyguları bastırmaya çalışıyordu. Bir büyücü olsa da, kurbanlarını muggle yöntemleriyle öldürmekten zevk alıyordu. Tabi içine biraz büyü katılmış olarak. Elini yavaşça aile yadigarı olan gümüş hançerine götürmüştü. Bu hançerin üzerine mühürlenen onlarca belki de yüzlerce kişinin kanı, V'kun'u ayakta tutan şeydi. Kurbanlarının ruhlarıyla güçleniyordu adeta, hançerini eline aldığında kendisini tanrı gibi hissediyordu. Gözlerini kapatıp, başını öne eğerken derin bir nefes almıştı. Hançerine dokunmak hücrelerinin sapıtmasına yol açmıştı. Adrenalin salgılıyordu vücudu, yeni bir kurban istiyordu. Bu kadar vahşice hisler beslerken, sakince oturup önünde ki kahve likörünü içip sakin kalmaya çalışmak yorucuydu. Hem de fazlasıyla... Büyük bir yudum ile, ilk bardağını tek atışta bitirdikten sonra elini tekrar şişeye atmıştı. Avını izleyen bir panter gibiydi, her an her şeyi yapabilecek kadar korkusuz...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
V'kun Desmarais
Büyücü | Seri Katil | Yönetici
Büyücü | Seri Katil | Yönetici
V'kun Desmarais


Mesaj Sayısı : 63
Asa : Gümüş Sessizlik
Lakap : .
Kayıt tarihi : 04/01/12

Uçan Payanda Empty
MesajKonu: Geri: Uçan Payanda   Uçan Payanda EmptyC.tesi Ocak 07, 2012 1:34 pm

"Tik-tak, tik-tak, tik-tak"

Zaman işliyordu ve sıkılmaya başlamıştı. Şişenin de neredeyse dibi gözükmüştü. Masaya ilk oturduğunda ki ciddi tavırları yerine, acıdan arınmış ve etrafa daha normal bakan bir V'kun vardı şu an Sulfur'ün arka masalarından birinde. Barda ki yansıması bile o kadar itici gelmiyordu ve aptallaştıkça korkuyordu kendisinden. Çünkü düşünce ve eylem arasında ki bağın, git gide daha da uzaklaştığını hissediyordu. Şu an ki sıradan ifadesinin yerini, bir anda gerçek kimliği alabilir ve mekanda bulunan herkesi öldürmeye çalışabilirdi. Bardağı tutan elleri titriyordu, sadece kendisinin görebileceği bir sarsıntıyla. Yoksunluk sendromu iyice hissettirmeye başlamıştı kendisini. Kurbanının masadan kalkıp, evin yolunu tutmasını bekliyordu ama bu bekleyiş iyice deliye çevirmişti kendisini. Öldürdüğü son insanın üzerinden 32 gün geçmişti. Duvarda asılı duran saate anlık bir bakış attıktan sonra, gözünü tekrar kurbanının masasına çevirmişti. Kurbanı, cebinden para çıkartıp masaya bıraktıktan sonra ceketini sırtına atarak kapıya doğru yönelmişti. Adımlarını atarken, biraz önce konuşmakta olduğu insanlara eliyle selam verip mekandan çıkmıştı. Derin bir nefes almıştı V'kun. Bu anın her saniyesini daha önce planlamıştı ve hazırdı her şey. Tek yapması gereken, 2 dakika 17 saniye sonra oturduğu yerden kalkıp adama yetişmesiydi.

Sonuca en yakın olunan zamanda, saniyeler ilerlemez hani; aynı öyleydi. Her geçen saniye ardına düğümlenen ve beklediği dakikaya erişemeyen tik taklarla birlikte gözlerinin beyazı kırmızıya dönüyordu ve çöküyordu göz yuvaları en derine... 3, 2, 1! Sert bir hamleyle kalkıp, masaya cebinde ki paranın büyük bir kısmını bıraktıktan sonra hızlıca kapıya yönelmişti V'kun. Bir rüzgarın arkasında bıraktığı savurganlıkla, gölge misali çıkmıştı dışarı. Kurbanının gideceği yolu biliyordu, haftalardır olduğu gibi gene aynı yere gidecekti. Adımlarını hızlandırmaya başlamıştı, adama çabucak yetişip onu eve varmadan yakalaması gerekiyordu.

Kurbanını geçirdi aklından. 1.70 boylarında, biraz kilolu bir muggle. Suçu neydi peki, ölmeyi hak edecek kadar ağır olan. Gümüş bıçağın keskin tarafının damarlarıyla buluşmasını sağlayacak sebep... Bu sefer ki hiçbir şeydi. Kevin, yani yaklaşık 1 saat sonra ruhu bedeninden ayrılacak olan kişinin herhangi bir sebebi yoktu ölmek için. V'kun'un öldürmek için sebepleri vardı ve öldürecek daha iyi birini bulamadıkça, dünya üzerinde ki varlığı ve yokluğu bir şey değiştirmeyecek olan kişileri seçiyordu. Aynı Kevin gibi... Karısı veya çocuğu yok, sıradan bir işi, sıradan arkadaşları, monoton bir hayatı vardı. Dengeyi bozmayacaktı; seçilmiş olan oydu...

İleri de ki köşede görebiliyordu Kevin'ı. Tamda planladığı gibi, evine 200 metre kala yakalamıştı onu. Saat geç olmuştu ve etrafta gözünün ucunu göremeyen ayyaşlardan başka kimse yoktu. Kevin, evine yaklaşıp elini cebine attığı anda V'kun çoktan eli iç cebine gitmiş halde Kevin'ın arkasında belirmişti. Asasını onun boynuna dayayıp "Sersemlet" demişti sessizce. Kevin'ın ağırlığını kendi üstüne alarak, cebinde olan elini tutarak anahtarı çıkartmış ve Kevin'ın eliyle deliğe götürmüştü. Ellerinde eldiven olmasına rağmen, her şeyi Kevin'ın elleriyle yapıyordu. İçeriye girip kapıyı kapattıktan sonra nefes alışverişleri düzene girmişti. Kevin'ın bedenini salona kadar taşıyıp, koltuğa attıktan sonra olabildiğince sessiz bir şekilde evin açık olan perdelerini kapatmıştı. Heyecanlanmıştı; ruhunu kaybetmek üzere olan birisiyle aynı odada duruyordu. Hemde kendi elleriyle alacaktı o ruhu. Gözlerinde ki sinirli kırmızılık yerini heyecan dolu bir bakışa bırakmıştı. Burnundan derin bir nefes aldıktan sonra, başını hafifçe sola eğerek neler yapabileceğini düşünmeye başlamıştı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
V'kun Desmarais
Büyücü | Seri Katil | Yönetici
Büyücü | Seri Katil | Yönetici
V'kun Desmarais


Mesaj Sayısı : 63
Asa : Gümüş Sessizlik
Lakap : .
Kayıt tarihi : 04/01/12

Uçan Payanda Empty
MesajKonu: Geri: Uçan Payanda   Uçan Payanda EmptyPaz Ocak 08, 2012 7:57 pm

Yavaşça açıyordu gözlerini Kevin, ne olduğunu anlayamamış bir şekilde. Kendisini sarhoşluğun etkisiyle eve gelmiş sanıyordu ama her şey onun sandığı kadar basit değildi. Bağlıydı iki eli birbirine ve tavanda avizenin olması gereken yerden sarkan bir ipe bağlıydı bilekleri. Ellerini saran ip, kilosu yüzünden kesiyordu derisini; tahriş ediyordu. Canının acıması gerekiyordu ama duyduğu korku yüzünden hiçbir şekilde fiziksel bir şey hissetmiyordu. Nasıl gelmişti bu hale, kim bağlamıştı onu. İnsanlar garipti, böyle bir durumda hayatını kurtarmak için kaçmak yerine, kendilerine bir şeyler yapanın kim olduğunu öğrenmeye çalışırlardı. V'kun hiçbir zaman anlayamayacaktı bu iç güdüyü. Belki de yalancı bir iç güdüydü insanlara ait olan, sonradan kazanılmış bir maske. Kevin çıplaktı tamamen; korkudan titriyordu yer çekimine meydan okuyamayan etleri. V'kun ağır adımlarla, Kevin'ın arkasından yürüyordu. Kevin hissediyordu arkasından gelen vahşi yaratığı. Bu kana susamış, kurban arsızını.

"Neden burdayım..? Hey! Sana diyorum lanet olası! Cevap ver bağağğggğ"

Eliyle top haline getirdiği bezi tıkmıştı Kevin'ın ağzına. Aynı sakinlikte ki adımlarıyla onun önüne doğru geçmişti. Kevin ise debelenmeye başlamıştı, ipi koparmaya ellerini ipin içinden çıkartmaya çalışıyordu. Birbirine bağlanmış ayaklarını sağa sola sallıyordu, ivme kazanıp kendini kurtarabilmek içi. Nafileydi, V'kun daha öne defalarca yaptığı bir şeyi yapıyordu. Birilerini bağlama konusunda hata yapmayacağından emindi. V'kun eğleniyordu, Kevin'ı debelenirken, kurtulmaya çalışırken izliyordu ve bundan zevk alıyordu. Böyle vahşice bir zevki nasıl yaşatabiliyordu içinde? Nasıl bu kadar acımasız olabiliyordu? Kendisinin bile bu soruya verecek cevabı yoktu. Tüm gece boyunca süregelen sessizliğini bozmanın zamanı gelmişti. Boğazını temizleyecek şekilde öksürdükten sonra;

"Eğer bağırmayacaksan, ağzında ki bezi çıkaracağım"

Başını korku dolu bir ifadeyle sallıyordu Kevin. V'kun elini beze doğru atıp tek bir hamleyle çıkartmış Kevin'ın ağzından.

"Benimle bir oyun oyna. Sorularıma cevap ver Kevin"

"Adımı nerden biliyorsun, kimsin sen?"

"Seni neden öldürüyorum? İnsanları neden öldürüyorum, kim öldürülmeyi hak ediyor ki?"

Sözlerini söylerken göz bebekleri birbirinden farklı yöne doğru kaymaya başlamıştı, içinde ki psikopat yavaşça ortaya çıkıyor ve öldürme isteği sürekli artıyordu. Kevin'ı hemen öldürmek istiyordu ama kendi yarattığı ölüm senfonisini uygulaması gerektiğine inanıyordu. Anlatmalıydı nedenini, bundan önce öldürdüğü herkese anlattığı gibi.

"Tavşanın hikayesini biliyor musun Kevin? Birkaç zorba, küçük bir çocuğu korkutmak adına bir tavşanı çocuğun gözlerinin önünde öldüresiye yumruklarlar ve sonra ne olur biliyor musun? Tavşanı vücudunda onlarca kırıkla birlikte çocuğun önüne atarlar. Küçük çocuğun ise yapabileceği pek fazla şey yoktur, korkmuştur. Yerde bulduğu ucu sivri taş parçasını alır ve tavşanın acılarına son vermek adına boğazına saplar. Sivri taşı geri çektiği gibi, tavşanın boğazından kanlar fışkırmaya başlar Kevin... Çocuğun suratına hemde! Hangi küçük çocuk bundan zevk alır Kevin? Hangisi he hangisi ! HANGİSİ KEVIN!"

Gümüş bıçağını iç cebinden çıkartıp gökyüzüne doğru uzatmıştı V'kun. Tanrı gibi hissettiği, nadide ana gelmişti sıra. Kevin'ın göz bebekleri hikayeden sonra küçücük kalmıştı. Ne olduğunu, neden olduğunu anlamıyordu. Kevin'ın ağzı tekrar bezle buluşmuştu hikayeden sonra. Bu sefer ki hiçte yumuşak olmamıştı, aksine olabildiğine sert ve acı vericiydi.

"Algernon..."

Diye fısıldamıştı V'kun, ardından bıçağını Kevin'ın boğazına yandan girecek şekilde saplamış ve geriye çekmişti. Kevin'ın vücudundan kanlar boşalırken, vücudunun istemsiz kasılmalarını izliyordu V'kun. Etrafa saçılan kanın, sıcaklığını hissediyordu. İşte istediği yerdeydi, olması gereken yerde. Kevin'ın ruhu tamamen ayrıldıktan sonra bedeninden V'kun cep saatini çıkartıp tekrar saymaya başlamıştı "1, 2, 3...". Tekrar başlamıştı, son cinayetten sonra ki sıkıcı bekleyiş. Şimdi yapması gereken, biraz sihirle etrafı toplayıp Kevin'ın vücudunu saklamaktı. Bu sefer arkasında ki dedektiflere verilecek sırlar yoktu, bir beden bile bırakmayacaktı arkasında. Bu seferki bilinmeyecekti. Sadece ona özel olacaktı. Huzura kavuştururken bir bedeni, kendisi de o derece huzurla dolmuştu. Son 1 aydır ilk defa huzurlu bir şekilde uyuyacaktı. Tek bir gece bile olsa, bu huzur ona yetecek gibi gözüküyordu...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Uçan Payanda
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salvio Hexia Rpg :: Londra :: The Sulfur-
Buraya geçin: